Ülkemizde yaşlı nüfusun ilk kez çift haneli rakamlara ulaştığını vurgulayan MHP Genel Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Ahmet Selim Yurdakul, bu durumun emeklilik ve sağlık sistemlerinin finansal sürdürülebilirliğini, aynı zamanda ekonomik faaliyetleri tehdit ettiğini belirterek, nüfusu artıracak pronatalist politikaların önemine dikkat çekti.

MHP’li Yurdakul: Ekonomik sürdürülebilirlik nüfus artışına bağlı

DENETİM, CAYDIRICI CEZALAR VE TAKİP

MHP Genel Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Ahmet Selim Yurdakul, televizyon ve dijital platformlarda yayınlanan içeriklerin Türk aile yapısına uygunluğunun denetlenmesi gerektiğini belirterek, şiddet, cinsiyetsizleştirme ve istismar gibi olumsuz etkilerin önüne geçilmesi gerektiğini vurguladı. Yurdakul, ayrıca kadına ve çocuğa yönelik şiddetin önlenmesi için cezaların caydırıcı olmasını ve istismar faillerinin cezaları tamamlandıktan sonra da takip edilmesi gerektiğini söyledi.

Soru: Aile Kurumu Çalıştayı sonuç raporunda; çocuk sahibi olmayı teşvik eden pronatalist politikaların önemine değiniyorsunuz. Bu konuyu biraz daha açar mısınız?

Cevap: Kabul edilmelidir ki genç nüfusun azalması ve bu azalmanın sonucuna bağlı olarak nüfusun yaşlanması devletler için bazı dezavantajları beraberinde getirmektedir. Hızla gelişen ve değişen dünyada sosyal, siyasi, ekonomik ve ülke güvenliği açısından ciddi sorunlara yol açabilir. Ülkemizde yıllardır genç nüfusumuzun olduğuna dair yanlış bir algı savunulmuş ancak 2023 verilerine göre ülkemizin toplam doğurganlık hızı olan 1.51 oranı ile 2022 Avrupa verileri ile kıyaslandığında doğurganlığı bizden yüksek olan 13 ülke olduğu görülmüştür.  Ülkemizin bu düşük oranı bir ülkenin yenilenebilme oranı olarak kabul edilen 2.1’in çok altındadır. Diğer bir deyişle ülkemiz kendini yenileyememekte, hatta bunun da ötesinde nüfus artış hızımız gitgide azalmaktadır. Bu gidişatın bir sonucu olarak ülkemizde yaşlı nüfus oranı tarihimizde ilk defa çift haneli bir rakama; %10,2’ye ulaşmış durumdadır.

“BECERİ VE ÇALIŞAN EKSİKLİĞİ İLE TEHLİKESİ”

Soru: Fakat kimileri de işsizlik, geçim sıkıntısı gibi sebeplerle nüfusun daha fazla artmaması gerektiği düşüncesinde. Bu bağlamda, MHP olarak nüfus artışıyla ekonomik sürdürülebilirlik arasında nasıl bir denge sağlamayı öngörüyorsunuz?

Cevap: Aslında durum tersine işleyen bir mantığa sahip. Nüfusun yaşlanması, emeklilik ve sağlık sistemlerinin finansal sürdürülebilirliğinin yanı sıra başta işgücü olmak üzere ekonomik tüm faaliyetleri tehdit eden bir durum olarak karşımıza çıkmış durumdadır. Yaşlı nüfus oranı günden güne artan Avrupa’nın kendi ekonomik sürdürülebilirliğini düşünerek ülkemizden genç vatandaşlarımızı kendi ülkelerine çekmek istemelerinin altında yatan sebep de budur. Avrupa kendi ülkelerinin sürdürülebilirliği için insan gücünü geliştirmek amacıyla ülkemizin genç insan kaynağına başvurmaktadır. Eğer pronatalist bir gündemle ülkemizde doğum hızını artıramazsak maalesef oldukça kısa bir süre sonra işgücü piyasasında beceri ve çalışan eksikliği ile karşılaşacağız.

İşsizlik ve geçim sıkıntısı bugünün sorunu olmakla birlikte bu sorunların gelecekte daha da yakıcı olmasının önüne geçecek olan politikalardan biri de ekonomiyi büyütecek ve geliştirecek sürekliliği sağlaması açısından pronatalist yani çoğalmayı sağlayan politikalardır. İlk başta kulağa karışık gelebilir ancak dikkatle değerlendirildiğinde atalarımızın “Bebek, bereketiyle gelir” sözü, kısmen bu karışıklığı giderecektir.

Devletler de tarih boyunca iddia sahibi olabilmek, coğrafyalarındaki varlıklarını koruyup güçlendirebilmek ve ekonomik refahlarını muhafaza edebilmek için dönem dönem pronatalist politikaları devreye almaktadır. Bilimsel bir gözle değerlendirdiğimizde Türkiye tam olarak çoğalmayı destekleyici politikaların devreye alınması gereken bir dönemden geçmektedir. Elbette ki fertlerin ekonomik durumları birlikteliklerin evliliğe dönüşmesinde önemli bir etken olmakla birlikte, evlenmeyi ve dahası çocuk yapmayı geciktiren potansiyel anne ve baba adaylarımızın omuzlarındaki yükleri ve endişeleri azaltmak mümkündür. Bunun için Koruyucu önleyici ve İyileştirici güçlendirici birçok önlemler vardır. Örneğin, çocuklu ailelerimize başta ekonomik desteklerin sağlanması olmak üzere, gündüz bakımevleri ve kreşlerin açılması gibi adımlar ile ailelerin çocuk dünyaya getirme istekleri artacaktır. Bununla birlikte uzaktan ve esnek çalışma modellerine dair hukuki güvencelerin sunulması Türk milletinin geleceğine atılacak faydalı bir adım olacaktır.

“KADINI İŞ HAYATINDA TUTABİLECEK ÖNERİLER”

Soru: Kadınların iş hayatına katılımını artırmayı amaçlayan doğum izinleri, esnek çalışma modelleri ve çocuk bakım merkezlerinin kurulması gibi önerileriniz mevcut. Bu yenilikçi politikaların hem çalışma hayatına hem de aile bütünlüğüne ne tür katkılar vereceğini düşünüyorsunuz?

Cevap: Eskiden genç çiftler, çocuklarını erken dönemlerde aile büyüklerine bırakarak sosyal ve ekonomik hayatta yer alırlardı. Bugün küçülen aile yapısı ve çekirdek ailelerin önemli bir sorunu da çocuk bakımıyla ilgili karşılaştıkları sorunlar. Bu sorunların neticesinde çocuk yapma isteğinde azalma görülebiliyor. İşte Aile Kurumu çalıştayımızın hem bilim dünyasından, hem siyasetten, hem de hayatın içinden ve iş dünyasından gelen katılımcıları, bu konuda gelişmiş ülkelerde de gözlemlenebilen esnek ve uzaktan çalışma modellerine, ücretli ve ücretsiz doğum izinlerine ve kadını iş hayatında tutabilecek önerilere yer verdiler. Bu açıdan ortaya konan önerileri başarılı buluyorum ve hem kadını hem de erkeği destekleyecek politikaların hızla hayata geçmesi gerektiğine inanıyorum. Milletimiz Milliyetçi Hareket Partisi’ni desteklediği sürece; bu politikaların bir bir hayata geçirildiğini görecektir. Çocuk dünyaya getiren bir kadına hem doğum öncesinde hem de doğum sonrasında verilecek ücretli doğum izni, süt izni, esnek ve uzaktan çalışma hakkının hukuki güvencelerle desteklenmesi gibi hususlarda biz MHP olarak çok samimiyiz. Ülkemizin geleceği ve milletimizin refahı ile birlikte esenliği için de aktif pronatalist politikalarımızı şekillendirmiş durumdayız ve büyük Türk milletinin her zaman hizmetindeyiz.

“EKRANLARDAN AKAN AHLAKSIZLIKLAR”

Soru: Televizyon ve dijital platformlarda yayınlanan film ve dizilerin Türk aile yapısına uygunluğu açısından denetlenmesi gerektiğini belirtiyorsunuz. Bu denetim mekanizmasıyla tam olarak hangi sorunların önüne geçmeyi hedefliyorsunuz?

Şiddetin, cinsiyetsizleştirmenin, tacizin, istismarın ve sayısız ahlaksızlığın numunelerini ne yazık ki ekranlarda görüyoruz. Hepimiz bunlara maruz kalırken başta çocuklarımız olmak üzere çoğumuz ne yazık ki eğitim, bilgi ve tecrübe eksikliği gibi nedenlerle bu yayınlardan olumsuz etkilenmekteyiz. Dolayısıyla olumsuz görüntülerin, eğitimsiz ve hazırlıksız kişileri manipüle etmesini önleyecek bir mekanizmaya ihtiyaç olduğu açık. Liderimiz ve Genel Başkanımız Sayın Devlet Bahçeli’nin de işaret ettiği gibi; “Türk aile yapısı, bugün kitle haberleşme vasıtalarının saldırısına, çok cepheli tahribatına maruzdur”.

Kuşkusuz buna karşı yasal tedbirler geliştirmek zorundayız. Bu çerçevede, kötü örnek oluşturabilecek görüntülere karşı hem eğitim imkanlarının oluşturulup sunulmasını hem de kanuna dayalı, sınırları bilimsel gerçeklere göre çizilmiş kontrol ve denetleme mekanizmalarının eşgüdümlü bir şekilde devreye alınmasını bir politika olarak tercih ediyoruz. Ülkemizin tütün ve sigara kullanımıyla ilgili reklam, film ve dizi gösteriminde ortaya koyduğu tavır büyük oranda başarılı oldu ve bugün sigara kullanıcılarının sayısı düşüş eğiliminde. O halde kötü örnek teşkil eden görüntülere karşı hassasiyet oluşturulması ve önleyici tedbirlerin alınmasından umutluyuz. Ayakları yere basmayan tarihi çarpıtmaların, çarpık ilişkilerin, cinsiyetsizleştirme girişimlerinin ülkemize zaman ve enerji kaybettirdiğini konuşmak ve buna karşı adım atmak zorundayız. Tavrımız; bilimsel, denetlemeye önem veren, gözleme ve görüşlere açık politikalardan yanadır. Büyük Türk milletinin geleceği elbette parlak ve açıktır.

“ŞİDDETE SIFIR TOLERANS”

Soru: Son dönemde ülkemizde kadınlara ve çocuklara yönelik hem cinsel içerikli hem de genel manada şiddet saldırılarının sıklaştığını ve bu durumun toplumda büyük bir infial yarattığını görüyoruz. Mevcut yargı sisteminde bu tür suçlarla mücadelede kimi eksiklikler veya tamamlanması gereken parçalar görüyor musunuz?

Cevap: Liderimiz ve Genel Başkanımız Sayın Devlet Bahçeli, “Hedefimiz; Yoksulluk, açlık, işsizlik ve sefaletin Türk milleti için bir kader olmadığı, emeğinin ve alın terinin karşılığını alamayan işçi, memur, esnaf, emekli, köylü ve çiftçinin kalmadığı, kanunsuzluğun kol gezmediği, kadına şiddetin, hırsızlığın, gasp ve kapkaççılığın sokaklarına hakim olmadığı, Türk milletinin hor ve hakir görülmediği, etnik köken, dil ve din farklılıklarına bakılmaksızın bütün vatandaşlarımızın Türk milletinin eşit ve onurlu bireyleri olarak huzur, güven, refah ve mutluluk içinde bir arada kardeşçe yaşayacağı bir Türkiye’dir ve Türk Devri’dir” sözleriyle hem bizlere hem de daha yaşanılabilir bir Türkiye’ye ulaşmak isteyen herkese bunun yolunu göstermiştir.

Bu bağlamda, infiallere, istismar ve tahriklere kapılmadan, yasal ve meşru zeminde Türk milletinin göstermiş olduğu demokratik tepkiyi önemsiyoruz. Milletimizde cezasızlık veya adaletsizlik olarak değerlendirilen genel kanaatin günden güne güçlendiğini görüyoruz. Burada seçilmiş ve atanmış kamu hizmetlilerine bir mesaj gitmektedir. Bu mesaj necip Türk milletinden geldiği için bizler bu mesajdan üzerimize düşeni aldık ve harekete geçtik. Bilim dünyasıyla, akademisyenlerle, sivil toplum kuruluşlarıyla, siyasetçilerle, iş insanları ve Ülkü Ocaklarımızdan genç akademisyenlerle istişare ederek çözüm önerilerimizi kamuoyuna sunuyoruz.

Bu nedenle Aile Kurumu Çalıştayında ortaya çıkan ve sizin de ifade ettiğiniz politika önerilerimizi çok kıymetli buluyorum ve birkaçını örnek olması amacıyla tekrar paylaşmak isterim:

Cezaların, toplum vicdanını rahatlatacak şekilde gerekirse yeniden düzenlenmesi ve verilen cezalarda indirime gidilmemesi gerekmektedir. Eğer vicdanları yaralayan uygulamalar söz konusuysa, o toplumda birlik ve beraberlik yara almaya devam eder. Cezaların caydırıcılığı, toplumsal düzen, birlik ve beraberliğin sağlanması açısından da önemlidir.

Çocuğa yönelik cinsel istismar suçu işleyenlerin, cezaları tamamlansa bile oluşturulacak bir sistem üzerinden takiplerinin yapılması uygun olacaktır. Bu öneri önleyici olduğu kadar caydırıcı bileşenlere de sahiptir. Cinsel istismarcıların kullandığı bir yöntem olarak korku ve şiddet yoluyla masumların susması ve yaşadığı istismarı kabullenmeye zorlanması kabul edilemez. Bu nedenle önleyici takip mekanizması bu tür suçluların çevresini gözlem altında tutmak yoluyla başka insanların zarar görmesine de engel olacaktır.

Cinsel istismarın ne olduğu, korunma stratejileri, cezaların neler olduğu gibi bilgilendirme kampanyalarının medya-Devlet işbirliği ile hayata geçirilmesi şarttır. Bu yöntem, istismar suçlularını caydıracağı gibi bu suçlardan zarar görebilecek masum insanların da çaresiz olmadıklarını öğrenmeleri bakımından büyük önem arz etmektedir.

Kadına, çocuğa, yaşlıya, kısacası şiddete sıfır tolerans gösterilmelidir. Partimizin bu husustaki duruşu şüpheye yer bırakmayacak kadar net ve tavizsizdir.

Buna göre kamu, yargı, siyaset, medya, bürokrasi, sivil toplum kuruluşları ve tüm toplumsal kesimler bu mücadelenin bir parçası olmalıdır.

Yarın

Madde Bağımlılığı

Dijital Bağımlılık ve Yeni Bağımlılık Türleri

Türk Dünyası Aile Koordinasyon Merkezi

 

KAYNAK: Haber Merkezi

 

By admin